SON DAKİKA

Haberertesi
Mustafa Balbay

Sandıktatör!

Sandıktatör!
Bu haber 11 Haziran 2014 - 11:23 'de eklendi ve 375 views kez görüntülendi.

Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde okurken hocalarımız yeri geldikçe şu saptamayı yapardı:
Basın özgürlüğü, insanların düşüncelerini ifade etmemeleri için de kullanılabilir!
O günlerde bize biraz garip gelen bu değerlendirmenin Türkiye’de ne kadar geçerli olduğunu yaşayarak gördük. Basın gücünü elinde bulunduran iktidarlar, istemedikleri düşünceleri dile getirenlerin üzerine öyle bir gider ki pek çoğu ürker, korkar, siner. Zamanla ya tümüyle susar ya da iktidarın sesi olmanın daha avantajlı olduğunu görüp döner.
Bu gerçekten yola çıkarak yorumlamak gerekirse, demokrasinin olmazsa olmaz koşullarının başında gelen sandık da ne yazık ki demokrasinin değil, diktatörlüğün güçlenmesine neden olabiliyor.
Demokratik sistemi rayına oturmuş ülkelerde sandıktan ülkeyi yönetecek iktidarlar çıkar, hükmedecek diktatörler çıkmaz.
Demokrasinin amaç değil, araç olarak kullanıldığı ülkelerde ise sandık gücünü elinde bulunduran her türlü hakkı da eline geçirdiğini düşünüyor. İletişim çağının olanaklarını da bu yönde hizmetine alınca demokrasinin dördüncü gücü olan medya, iktidarın tam bir seçmen imal silahı olup çıkıyor.
***
Yakın geçmişte çevremizdeki üç ülkede seçimler yapıldı. Suriye’de Esad, Mısır’da Sisi, katılım oranından oy sayımına, propaganda eşitliğinden kamuoyu oluşturma olanaklarına kadar her yönüyle tartışmalı geçen bu seçimlerden sonra “sandıktan biz çıktık” deyip koltuğa yerleşti. Ukrayna seçimleri ise Batı yanlıları mı kazanacak Rusya yanlıları mı diye özetleyebileceğimiz bir çekişmeye dönüştü.
Her üç seçimin de dünya kamuoyundaki yansımaları neredeyse siyahla beyaz kadar zıtlıklarla dolu oldu.
Bu bağlamda Türkiye’deki seçimleri nasıl yorumlamalıyız?
Ne olursa olsun bizim demokrasimiz yukarıdaki ülkelerden daha oturmuş yapılara sahip. Ancak sandığın yönetmek değil, hükmetmek için kullanılması anlamında büyük bir fark yok. 30 Mart seçimleri sonrasında Batı’dan neredeyse hiçbir liderin kazanan partiyi kutlamaması bu anlamda yorumlanması gereken bir durum.
Hatta bizde daha vahim olan şu: Toplum muhalefet partilerine sandığa sahip çıkamadıkları için kızgın. Soruyor; neden oy sayım hilelerini tümüyle açığa çıkarmadınız, elektrikler kesilince neden oy torbalarının üzerine abanıp korumadınız, neden sayım kumpaslarını kontrol etmediniz?
Bunlarda doğruluk payı var ama Nasreddin Hoca misali sormak gerek; hırsızın hiç mi kabahati yok?
Bir toplantıda bunu söyleyince aldığım karşılıklardan biri şu oldu:
“Kardeşim, onlara niye kızalım? Onlar zaten hırsız…”
***
Türkiye’nin iç barışını bile oy hesaplarının altına almaktan çekinmeyen bir anlayışla karşı karşıyayız.
İşin daha kötü olan yanı, iç barışa en çok gereksinimi olanlar, bu anlayışı bile bile onları başlıca müttefik ilan edebiliyorlar!
12 yıldır bu oyun oynanıyor.
Bu oyunu bozabilecek “önce insan” diyen yaklaşımlar ya medyada yer bulmuyor ya da hak etmediği saldırılarla karşı karşıya kalıyor. Gelinen noktada iktidarın sandığa endeksli havuç-sopa dayatmalarıyla, bu dayatmanın ötesinde ufku kalmayanların halka anlatabileceği yeni bir şey kalmadı.
Şimdi bunların ötesinde yeni şeyler söyleme zamanı…
Bu ülkeyi sandıktatöre teslim etmemek için tüm Türkiye’nin daha iyi yaşama umudunu yeşertebilmeliyiz.
Sorumluluk başta ülkeyi yönetmeye talip olanlar olmak üzere, tüm yurtseverlerin.

Etiketler :
POPÜLER FOTO GALERİLER
SON DAKİKA HABERLERİ
İLGİLİ HABERLER
SON DAKİKA