21:07 - EMEKLİLER 1 MAYIS’TA ALANLARDA
19:12 - SALGINDA GÜNLÜK TABLO
18:43 - UĞURTAN SAYINER TABURCU OLDU
10:28 - İZMİR’DE TEPKİ ÇEKEN YASAK
16:55 - DİSK’TEN AÇIKLAMA “ACIMIZ BÜYÜK”
11:35 - İŞÇİ SINIFININ ACI GÜNÜ
13:45 - CHP’DE 105 BAŞKAN ADAYI BELLİ OLDU
10:59 - AZİZ KOCAOĞLU ADAY OLMAYACAK
09:50 - KILIÇDAROĞLU 04.00’TE KONUŞTU
06:57 - REİNA KATİLİ YAKALANDI
20:18 - BAYKAL’DAN TBMM’DE TARİHİ UYARI
12:04 - CHP’Lİ BAŞKANLAR REİNA’NIN ÖNÜNDE
19:27 - KILIÇDAROĞLU’NA SUİKAST UYARISI
09:33 - KLIÇDAROĞLU’NDAN NET YANITLAR
İNSAN BİR KENTİ NEDEN SEVER
Çiğli Belediye Başkanı Utku Gümrükçü Cumhuriyet Gazetesinin “Ege” Eki için yazdı.
Aslında her şey, bu sorunun cevabını aramakla, araştırmakla, merak etmekle, empati kurmakla ilgilidir. Ne demişti sosyolojinin babası sayılan İbn-i Haldun; Coğrafya kaderdir!
O zaman kaderimizi belirleyen Çiğli’de tarihin izini sürmekte fayda var.
Dönemin emperyalist gücü Roma’nın sömürü düzenine karşı hakça bir düzen kurmak isteyen Bergamalı Aristonikos, MÖ 132 yılında Leukai kentini merkez edinerek bir ayaklanma başlatır. Aristokinos, ordusuna katılacak kölelerin özgür kalacaklarını duyurunca, tüm köleler ve ezilen halkın önemli bir bölümü ona katılır. Bu isyanı temelinde Bergama Krallığı üzerinde bir iktidar mücadelesi olmasına rağmen, sosyo-ekonomik bir başkaldırı ve toplumsal bir değişim talebi içermesi noktasında, dünyanın ilk köle ayaklanması olarak tarihe geçer. Şu an Çiğli-Sasalı sınırları içinde yer alan Leukai, “Ak Yer Halkının Kenti” demektir. Fakat Aristonikos’in onları “Heliopolit”, yani “Güneş Ülkesi Yurttaşı” diye adlandırdığı söylenir. Campanella belki de “Güneş Ülkesi” ütopyasını bu coğrafyadan doğru esinlenilmiştir, kim bilir.
İlginçtir, Aristokinos’tan, 1500 yıl sonra, yine Batı Anadolu coğrafyasında ortaya çıkacak olan Börklüce Mustafa da, baskıya ve sömürüye son verecek bir düzen değişikliğini öngörüyordu. Şeyh Bedrettin’in, yâr yanağından gayri her şeyin paylaşıldığı bir dünya hayaliyle başlattığı bu isyanın ayak sesleri Çiğli’den de duyulmuştur. O dönem Karaburun’da ayaklanıp yola çıkan Börklüce Mustafa’nın rotasını Bilge Umar şöyle yazar; “İki kola ayrıldılar. Bir kol, Amanara (Yamanlar) Dağı eteklerinden, Silliyos’a (Çiğli), Silliyos’tan Balati’ye (Balatçık), Balati’den Menemenos’a (Menemen) doğru yürüdü…” Elbette o şanlı yürüyüşe Çiğlili Rumlar da katılmıştı…
Ve Börklüce Mustafa’dan 600 sene sonra, Çiğli’de bir isyan ateş daha yanar. 1980 yılında faşist MC hükümetinin baskı ve işten çıkarmalarına isyan eden Tariş işçileri, fabrikaları kapatıp greve giderler. Polis ve jandarmanın sert müdahalesine karşın, DİSK ve öğrencilerin Tariş işçilerine destek vermesiyle 55 bin işçi İzmir’de hayatı durdurur. 15-16 Haziran gibi bu eylem de tarihin en şanlı işçi direnişlerinden birisi olarak kayda geçer.
Çiğli’nin en büyük eksiği, “kent kimliği”
“Haksızlığa Direniş, Örgütlü Mücadele ve Adil Paylaşım.”
Bunları neden anlatıyorum? Çiğli, tarihi boyunca haksızlığa, hukuksuzluğa, yoksulluğa karşı her zaman direnişi ve umudu örgütleyen eylemlerle öne çıkan bir mizaca sahip. Biz bu tarihsel çizgiden üç önemli başlık çıkardık: Haksızlığa Direniş, Örgütlü Mücadele ve Adil Paylaşım. Bu tarihselliğe paralel olarak, şu anki yönetim anlayışımızı da bu üç başlık üzerine inşa ediyoruz.
Günümüzde Çiğli, 200 bine yaklaşan nüfusuyla İzmir’in en hızlı gelişen metropol ilçelerinden biri olmasına ve bu tarihsel altyapısına rağmen Bornova, Karşıyaka, Buca gibi bir kent kimliğine sahip değil maalesef. En önemli sorunumuz, Çiğli’de yaşayanların Çiğli’ye aidiyet duyma eksikliği. Fransız düşünür Gaston Bachelard, Mekânın Poetikası kitabında, “Mekân, peteklerinin binlerce gözünde, zamanı sıkıştırılmış olarak tutar” der. Yani, mekân ve insan yaşamı arasında kaçınılmaz/ zorunlu bir ilişki vardır. Bu ilişki, coğrafya ve tarih ilişkisi üzerinden de genişletilebilir. Yani Çiğli coğrafyasındaki tarihsel yaşanmışlıkları gün yüzüne çıkarıp şu anın belleğine aktararak farkındalık yaratmak ve yeni ve güçlü bir kent kimliği oluşturmak mümkün. Bunun için özel çalışmalar planlıyoruz. Bu noktada Çiğli’nin hem içerden hem dışardan algısını değiştireceğiz. Örneğin, Leukia 12 İyon ketinden biri olmasa da, kendi parasını basacak kadar özerk bir yapıya sahipmiş o zamanlar. İlk köle ayaklanmasının bu coğrafyada olması çok önemli ve bu tarihsel gerçekliğe sahip çıkmamız, duyurmamız lazım. Dünyanın en önemli flamingo üreme alanlarından birisi olan ve 200’e yakın kuş ve endemik türe ev sahipliği yapan Gediz Deltası Çiğli’nin doğal bir parçası. Buranın UNESCO Doğal Miras listesine alınmasını oldukça önemsiyoruz. Bunun için gerekli ulusal ve uluslararası kampanya ve lobi faaliyetlerine yakında başlayacağız.
Şimdi Çiğli’de ‘dönüşüm zamanı’
Biz seçim bildirgemizin üst başlığında ‘Çiğli’de Dönüşüm Zamanı’ diye bir slogan kullandık. Dikkat edin değişim zamanı demedik. Değişim, isteseniz de istemeseniz de zaman içinde, olumlu ya da olumsuz olarak gerçekleşen bir süreçtir. Dönüşüm ise dış müdahale, planlama ve uygulama gerektirir. Dönüşüm için önce kendimizden başlayarak gerekli iç ve dış fotoğrafları çektik, datayları topladık ve önümüzdeki sürecin planlamasını yapıyoruz. Çiğli’nin geleceğini planlarken popülist ve geçici çözümlerden uzak durup, gerek bugün, gerekse gelecek nesillerin ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için yerelde sürdürülebilir kalkınmayı ilke olarak belirledik. Çiğli’nin kaynaklarını, doğa ile kalkınma arasındaki dengeyi koruyan, mahalleler ve sosyal gruplar arasındaki eşitsizliği minimize etmeyi hedefleyen ve üretimi destekleyen bir yönetim anlayışı içerisinde kullanacağız. Şu an hazırlamakta olduğumuz Çiğli Stratejik Planını, “iklim dostu ve yeşil kent” teması üzerinden kurguluyoruz.
Bir Kenti Sevmek ona hizmetle başlar
Bununla bağlantılı olarak ağustos ayında düzenleyeceğimiz Çiğli Kent Sempozyumu sonrası tüm paydaşlarımızla, hemşerilerimizle Çiğli Kent Anayasası’nı hazırlayacağız. Bu anayasa her siyasi görüşten, her kültürden her yaştan Çiğlilinin üzerinde uzlaştığı ortak yaşam mutabakatı olacak. Biz tüm Çiğlilileri karar alma sürecine dahil ederken aynı zamanda görev ve sorumluluk tanımlayan şeffaf, denetlenebilir bir yerel yönetim anlayışını hayata geçireceğiz. Biliyoruz ki, insan ve toplum, mekân ve kent beraberce dönüşür. Ezcümle, bir kenti sevmek ona hizmetle başlar.