SON DAKİKA

Haberertesi

AYDIN BOYSAN İLE KEYİFLİ SOHBET…

AYDIN BOYSAN İLE KEYİFLİ SOHBET…
Bu haber 08 Nisan 2016 - 11:42 'de eklendi ve 638 views kez görüntülendi.

ECE TEMELKURAN AYDIN BOYSAN İLE RAKI MASASINDA BULUŞTU
Önce diyor ki “Aptalca bir şeydir!” Elli yaşındayken insan doksan yaşını planlayabilir mi, bu kadar yaşamayı planlamamışken yaşıyor olmak nasıldır, böyle şeyler konuşurken söylüyor bunu. Ama orada durmuyor, sesini yükseltiyor:
“Elli yaşındayken doksan yaşını planlamak, aptaldan öte haince bir şeydir!”
Aydın Boysan ve oğlu Mimar Burak Boysan, Arnavutköy Meyhanesi’ne uzun uzun girdiler. Bastonla birlikte iki buçuk kişiydiler. Hava dem çekiyordu, yağdırmıyor bekletiyordu. Deniz, bekleme grisi. Ben de tatsızım; cüzdan, ehliyet, para unutmuşum her şeyi evde, tam sankülot vaziyette, beyleri beklemekteyim. Küçükken okuduğum Görgü Kuralları kitabı gereği beyefendi benden büyük olduğu için meyhane masasından kalkmış, ayaktayım. Hep merak ederim, aynı kuralı bilen beyefendiye “İhtiyarlığına hürmet ediyorum” demek oluyor ya ayağa kalkmak, çünkü akranın beyler için kalkılmaz, kalkmazsam iltifatım anlaşılır mı, bilememekteyim. Tereddüdüm ve tatsızlığımla eğleşirken kendinden neşeli iki beyin gelişini izlemekteyim. İhtiyarlamanın iki kolu var, birinde seni sevenler, o kol iyi. Ötekinde bir baston, o kol o kadar iyi değil.

Aydın Boysan garsonla ahbaplık ediyor, kadehlerle ahbaplık ediyor.

Tuhaf da bir durum. Masaya oturulacak, otur. Sohbet edilecek, et! Aydın Boysan masaya oturur oturmaz bu mecburi meyhane fikrinden sıkılmış olacak, foto muhabiri arkadaşımıza sarıyor:

“Ooo! Ben de yaptım fotoğrafçılık!”

Ben nafile durumu anlatıyorum, ne yapacağımızı, neler sormak istediğimi:
“Sizin uzayla ilgili kitaplarınızı sormak istiyorum, uzay romanını mesela. Sonra eşiniz Suzan Hanım’ı… Belki bu yaşta olmayı…”
Aydın Boysan en güzel boş bakışını takınıyor. Bunları konuşmayacağımız çok açık, en azından bu sırayla değil. Şükür ki garson geliyor da konu belli oluyor:

“Hooop! Haydi bakalım!”

Masada küçük bir heyecan rüzgârı. Aydın Boysan garsonla ahbaplık ediyor, kadehlerle ahbaplık ediyor. Beyaz masa örtüsünün üzerindeki tabağa, çatala, bardağa tek tek dokunarak her şeyi küçük küçük olması gereken yere yerleştiriyor. Senteye getiriyor masayı, kadeh dışında her şey figürasyona düşüyor. Optimum dengedeyiz. Baston olmayınca masada herkes aynı yaşta. Öyle gibi.

“Hayatı hep planladım. Mimar olarak, yazar olarak. Hep planladım. Hep! Hep!”

Burak Boysan’ın yardımıyla bir sohbet kıvamı oluşuyor. Aydın Boysan’ın babası ve dedesi yetmişli yaşlarında hayattan göç etmişler. Aydın Boysan da kendine böyle bir ömür biçermiş hep. Planlar da oraya kadarmış işte. Yani bu yaşı hiç planlamamış:

“Doksan yaş garip görünür. Ama sadece görünür! Hiçbir yaş göründüğü gibi değildir.”

Planlamayı seven bir adam Aydın Boysan, “Hep planladım” diyor, ama şimdi:
“Belki bir on yıl daha, yüz beşe kadar. Yüz altıya takatim yok!”
“Ama bana öyle gelmiyor. Sanki hayata hiç doymamışsınız, doyamayacakmışsınız gibi görünüyor buradan.”

Gülüyor. Burak Boysan’a dönüyor:
“Ayol sonunda beni anlayan biri!”
Şimdi ciddi kısım:
“Hayatı hep planladım. Mimar olarak, yazar olarak. Hep planladım. Hep! Hep! Aklımdan geçenleri de yaşadım, geçmeyenleri de.”
Akıldan geçmeyen neydi?
“İki akciğer ameliyatı!”
Devam:
“İyi şeyleri de yaşadım. En derin aşkla bağlandım. Bağlandığım kadınla evlendim. Altmış altı sene! Çocuğumuz ihtiyarladı yav!”
Burak Boysan’ın saçlarındaki aklar için küçük bir gülüşme arası verilmesinin ardından biliyorum ki bir ünlü “Cuma’lar” var. Yitirdiğimiz eleştirmen Fethi Naci, Şair Cevat Çapan ve daha nicelerinin geçtiği Cuma’lar. O masalar meşhur. Konuyu açar açmaz “DEMAK!” diyor Aydın Boysan. DEMAK?

“Demokrasi Akademisi!”

Cuma’larda Demokrasi Akademisi kuruluyormuş, ayrıntılı anlatacak da ben kesiyorum:
“Aydın bey, şimdi ben bunları yazacağım da biliyorsunuz özendirmek yasak.”
Canlanıyor:
“Atatürk’ten bahsediyor o zaman, tarihin yarından ileride olduğundan ve şimdi burada yazsam başımızı belaya sokacak başka güzel şeylerden…
Sonra geçtiği rahleleri sayıyor gençken, hayatı öğrendiği yerleri, bir nefeste:

“Aksaray-Yedikule arası Davutpaşa, Ispanak Viranesi, Samatya Narlı Kapı Çıkmazı, Yeşilköy Bamya Tarlası, Etyemez Mahallesi…”
Hayatın oralarda öğrenildiğini söyledikten sonra şimdiki zamanın kısıtlarıyla ilgili tek bir sözcük söylüyor:
“Budalalık!”
İnsan hayata doksan yıldan sonra bakınca en budalaca görünen şey ne olurdu acaba?
“Demokrasinin Şehzadebaşı ortaoyunlarına benzetilmesi!”
Güzel bir bela okunduktan sonra “Peki mesela bu Cuma’lardan bir kabine kursak” diyorum. Cevap hazır:
“Başbakan Aydın Boysan!”
Kültür Bakanı Cevat Çapan olmasın mı?
“Aa tabii!”
Sonra?
Duruyoruz biraz. Sohbetin ucu kaçtı sanıyorum, gülüyor:
“Tayinleri hemen yapamam! Hemen söylersem de başkaları küser!”
Hep erkekler var bu hikâyelerde, sohbetlerde, masalarda, dostluklarda. Peki eşi Suzan Hanım da katılıyor mu bu kadehli sohbete? Cevap ince düşünülüyor:
“O benimle içer gibi görünür! Kendisi benim içtiğimi henüz hazmedemedi!”
Suzan Hanım, komşu kızı. Azimkar Sokak, Numara 91. “Tabii 20. Yüzyıl” diyor, “Yani sayısallaştırmak istersek!”
Espriler böyle, incecik. Bir zamanlar Suzan Hanım’a kırk sayfalık mektuplar yazarmış. Sayısallaştıracak olursak. Ama sonra sayısallaştırılmayacak bir öfke gününde yakılmış o mektuplar. Olur öyle…

İkili, üçlü, tekli “selfie”ler

Bu sırada arka masa kalabalıklaşıyor. Otuzlu, kırklı yaşlarında bir grup. Demek bunca zaman sabretmişler. İçlerinden bir kadın gelip “selfie” çektirmek isteyince, arkası sökün ediyor. İkili, üçlü, tekli “selfie”ler. En çok da kadınlar. Aydın Boysan hepsiyle fotoğraf çektirip hepsini aynı şekilde uğurluyor masadan:

“Masanıza saygılar sunarım!”
“Suzan Hanım’ın her şeyden haberi olur” diyor bana, ekliyor:
“Allahtan internete girmiyor!”

Peki Suzan Hanım’la içilmiyor da, benim bir merakım var. Muhakkak bu altmış-yetmiş yıllık meyhane ahbaplıklarından bir kadın geçmiştir. “Kim?” diyor, “Belli biri değil de, muhakkak şöyle zeki, güzel, herkesin gönlünü biraz düşürdüğü bir kadın.”
“Kimmiş o?”
Bilmiyorum canım, öyle soruyorum. Çünkü öyle bir kadın olur. Akıllı, esprili, güzel. Ama o kadını herkes sevdiği için masadaki bütün erkekler yemin ederler adını geçirmemeye ve böylece o güzelim kadın ahbaplıkların tarihine geçemeden… Ben ballandırdıkça susuyor. “Kimdi o kadın?”
En sonunda merakla bakıyor bana:
“Vallahi sen anlattıkça ben de merak ettim. Kim o kadın?!”
“Nazar değmesin diye döküyorum ben onları!”

Cümlesi bitince, ara verince konuşmaya, artık konuşmayınca elini yumruk yapıp masaya vuruyor Aydın Boysan. “O yumruğu vurmak sohbetin imla işareti galiba” diyorum gülüyor. “Güzel” diyor, “Güzel! İmla işareti!”

Belki bugünden ne ismim, ne yüzüm kalacak, ama sanki öyle hissediyorum ki bu “imla işareti” lafı, bir sonraki masanın sohbetine katılacak. Böyle böyle biriktirilmiş cümleleri var Aydın Boysan’ın, karanfil gibi elden ele…
“Neler yaşadık bu memlekette!”
Bir yumruk daha masaya:
“Yaşıyorum, yazıyorum, yaşamaya devam!”
Masanın üzerinde İş Bankası Yayınları’ndan çıkan son kitabı duruyor: “Doksan Beş Yıldan Serpintiler”
Aydın Boysan serpintiler halinde konuşurken aradan onlarca hikâye geçiyor. Aksaray’daki koltuk meyhaneleri, 1930’lı yıllarda kurdukları Şark Şimendifer futbol takımı, nefti-turuncu renkleri:
“Karşı takım sahaya çıkınca midesi bulanırdı!”
Merkez muhaccim (santrafor) oynadığı yıllardan şimdi yaz tatili gelince hiçbir yere gitmediği sadece “balkona” çıktığı yıllara. Garip bir biçimde kendi icat ettiği geniş balkonu…
Konuşurken ekmek kırıntıları dökülüyor üzerine. Adamları ve kadınları, üzerinden bir şeyler temizleyenler, onların üzerinde bir şeyler düzeltenler ihtiyarlatıyor, diye düşünüyorum. Biraz acıklı bir şey düşünecek oluyorum Aydın Boysan gülüyor:
“Nazar değmesin diye döküyorum ben onları!”
Sonra alıp bir dilim ekmeği göğsüne koyuyor. Küçük nazar boncuklarının yetmediği yerde dev at boncukları vardır, nazar büyük olursa diye onlar kullanılır. Ekmek dilimi dev bir nazar boncuğu olarak göğsünün üzerinde duruyor. Bazı espriler sözcük gerektirmiyor. İnsan herhalde doksan yaşından sonra öyle herkese değil, sadece anlayana yaşıyor.
Yağmur yağmıyor. Bekletiyor öyle insanı…
image

POPÜLER FOTO GALERİLER
SON DAKİKA HABERLERİ
İLGİLİ HABERLER
SON DAKİKA